Monday, August 18, 2014

YEDİ DÜNYA

Sayın Mehmet Ali Bulut'un ( 90 lı yıllarda yazmış olduğu yazı dizisi. ) BÖLÜM 4


Yedi dünya tabirine ilk defa Muhyiddin Ibnül-Arabi’nin bir eserinde rastladım ve hayret ettim.

Muhyiddin Ibnül-Arabi, açık açık, bizim neslimizin atası olan Ademinin, Cenab-ı Hakkın kudret eliyle var ettiği Adem olmadığını söylüyordu. Bizim atamız olan ademin bilmem kaçıncı Adem oldunu kaydediyordu.

Daha sonra aynı şiirin Imam Rabbani Hazretleri tarandan aktarıldığını gördüm. Demek ki, şeriatın batınından haberdar olanlar, bizim kitaplar vasıtasıyla öğrendiklerimizden çok daha fazlanı biliyorlardı.

Aynı meseleye, daha sonra -aşıda verilecek- Bediuzzamanın Işaratul-Icaz adlı tefsirinde de kapa olarak temas edildiğine şahid oldum.

Şah-ı Naibendin evradında (Evrad-ı Kudsiyye) da yer küreler tabirinin iki defa geçtiğini
görünce bu meseleye eğilme ihtiyacı duydum. Şah-ı Nakşibend, Resulullahtan keşif yoluyla aldığı evradının iki yerinde Eradin (yer küreler) halkından bahsediyor.

Bu meseleyi birgün, bu konulara çoa ilgisi olan rahmetli Ali Ihsan Yurta sordum. Bu meselelerin şeriatın esrarından olduğunu, bu tür bilgilere keşif yoluyla ulaşıldığını, ancak keşfe inanma zorunluluğu olmadığı için, bu tür haberlerin “münferid kaldığını söyledi. Ama tüketmekte olduğumuz dünyanın 7. Küre olduğunu söylemeyi de ihmal etmedi..

Hatta yaşayan neslin, yani bizlerin 13. nesil olduğumuzu söyledi. O zaman bu bilgilerin
kaynının ne olduğunu sormaya tereddüp ettim, daha sonra da sorma fırsatım olmadı.
Bana, Kuran-ı Kerimde Adem ile ilgili verilen bilgileri dikkatli okumamı, o zaman bu mesele dair bir takım kanaatlere ulaşacağımı ifade etmişti.

Malumunuz, Hz. Ademin nasıl yaraldığı, sonra meleklerin nal ona secde etmeye davet edildiği, Şeytanın ona secde etmediği, daha sonra Adem ile Havvanın Şeytan tarafından aldalarak yasak meyveyi yedikleri ve sonuç olarak Cennetten sürülkleri anlatılır.

Ilk bakışta gereksiz olan bu gaybi hadisenin niçin bu kadar detaylı anlaldığına anlam
veremezsiniz. Ama dikkatle okunduğu zaman bu ayetlerin insanlığa çok ipucu verdiği rülür.

Bize, Kuranda anlatılan şey, Ademin topraktan yaratılan ilk insan olduğudur.
Adem, önce cennete konmuş, burada, bun eşeysiz üreme diyebilecimiz bir yöntemle ondan bir eş -Havva- yaratılmış ve daha sonra da işledikleri bir hatadan -şehvetlerine mağlup olup, içinde yaşadıkla atmosferi kirletmelerinden-  dolayı aşağı diye  nitelenen dünyaya sürülmüş.. Kurani uslupla Adem ile Havvanın, yani ilk atalarımızın hikayesi yle..


Burada akla şöyle bir soru gelir:

-Adem ile Havva cennette idilerse dünyaya nasıl geldiler? Yok eğer dünya aynı zamanda cennet idiyse onların görünmeyen alemden gürünür aleme geçmeleri nasıl oldu?
Tabii ki hemen Allahın her şeye muktedir oldunu söyleyeceksiniz.

Muhakkak ki Allah herşeye muktedirdir. Ama Ademin cennetten çıkarıldıktan sonra tabi olduğu kanun, determinist, yani sebep sonuç ilişkisine dayanan evrensel kanunlardır.

Adem ve Havva, kudret yurdu -sebep sonuç ilişkilerinin zorunlu olmadığı evren- olan Cennetten çıktıktan sonra sebep sonuç ilişkilerinin geçerli oldu hikmet yurduna -hadiselerin ve eşyanın oluşumunda sebep sonuç ilişkilerinin geçerli olduğu evrene- geçti. Burada her şeyin bir vasıtası olmalıydı.

Dolayısıyla, Cennetten çıkarıldıktan sonraki maceralarını akıl yoluyla izah edebilmemiz
gerekirdi..
Çünkü er cennet bu dünya üzerinde idi ise, sürülme nasıl gerçekleşmişti?

Daha da önemlisi, eğer Adem ile Havva atmosferimizin dışındaki bir yerden dünyaya gelmişlerse, zarar görmeden atmosferi nasıl geçtiler. Ve niçin ayrı ayrı yerlere düştüler..

Sonra ayrı ayrı yere düştükleri halde buluşma naktasını nal bildiler ve nasıl birbirlerini buldular? Ve hangi vatalarla yön tayini yaptılar?
.................
Herhalde Adem ile Havvanın atmosferi oluşmamış bir dünyaya gönderildiklerini iddia etme şanmız yok.  Çünkü Rahman Suresi’nde cenab-ı Hak, yer kürenin insanlar için nasıl hazırlandığını safha safha anlatır..

Semayı yükseltti ve ona ölçü koydu. Sakın bu ölçüleri bozmayın. Siz de bu dengeleri koruyun ve dengeleri zorlamayın.  (Ve sonra) yeri enam için yaşanabilir kıldı.  Onda meyva ve salkımlı hurmalar var. Yapraklı taneler ve hoş kokulu meyvalar var. Şimdi Rabbinizin hangi nimetlereni yalanlıyorsunuz Ve insanı fokurdayan balçıktan yarattı (Ranmah Suresi, 7-14)

Burada kast edilen sema tefsirlerde iki anlamda kullanılır; atmosfer ve gök yüzü.  Her ikisi de belli ölçekler ve mizanlar üzerine kuruldu.  Bu ölçü’ kavramıyla hem uzayın ruhunu teşkil eden müthiş denge kast edilir, hem de atmosferi teşkil eden hava küresinde yer alan gazların miktarları kast edilir.

Azot, gazlar ve oksijenin dağılım ve miktarları, insanın varlığını en iyi şekilde sürdürebilmesi için
gerekli miktarlarda tutulmuştur.

Böylece atmosfer toprak kökenli varlıkların yaşamasını sağlayacak duruma getirildi. Bu iki ayetin hemen devamında gelen iki ayet çok ilginç bir ikaz taşımaktadır. Cenab-ı Hak, insanı, dengeleri bozmamak hususunda uyarıyor ve ölçüyü elden kırmayın diyor. Çünkü insanın bir özelliği de bozmaktır.

O yüzden, Allah, ancak  bun, yani yaptığımız ölçüsüzlükler ve ürettiğimiz zararlı gazlarla
yüzünden ozon tabakasının delinmesiyle anlayabildiğimiz bir konuya dikkatimizi çekiyor. Atmosferdeki dengeyi bozabileceğimizi, bunun da sonumuzu hazırlayacağını harlatıyor. Ve bu dengelerin korunması konusunda insanı uyarıyor. Çünkü ihtimal ki insan daha önceki küreleri de bu şekilde tahrip etti, yok etti.

Birinci etapta atmosferin yaratılması, yani aşırı caklarla yer kürenin tabiatında bulunan buharların yükselip atmosferi oluşturması, ikinci etapta, bu atmosferdeki gazların insan solunum sistemine uygun miktarlarda düzenlenmesi, üçüncü etapta da yeryüzündeki bitki örtüsün insan ihtiyana göre ayarlanma..

(Rahman Suresinin üçüncü ayetinde dev ağaçlardan ve ormansı otlaklardan bahsedilir. Ala
Suresinde ise bu dev otlakların yerin dibine geçirilerek onlardan akışkan bir sıvının yani petrolün var edildiği hatırlatılır)

Nitekim, önce dev otlaklar, ardından meyva ağaçları ve taneli bitkiler ve nihayet nazenin varlık olan insanın nyaya teşrifi... Biz insanı fokurdayan balçıktan yarattık diyerek Cenab-ı Hak, balçıktaki kimyasal aktiviteye dikkat çeker..
..........

Sonuç olarak insan yer küreye indirildiği zaman yer kürenin onu dışardan gelecek meteor ve yabancı cisimlere karşı koruyacak atmosfer gibi bir koruyucusu vardı.
Peki öyleyse, Adem ile Havva, yine insan oğlunun yaşadığı ama artık yaşanmaz hale getirdiği bir
dünayadan, bir uzay aracıyla dünyamıza gelmiş olmazlar mı?

Bizim neslimizin atası olan bu iki insan, bizim dünyamız gibi bir dünyadan geldiler dersek çok mu saçma olur?
Adem ile Havva, insan türün bozgunculuk ve fesatcılık özelliğinden dolayı, tükettikleri bir
dünyadan uzaya atılmış iki kahramandı belkide..

Pekala şöyle diyebiliriz:
Milyon milyon yıl önce, bu evrenin bir başka aleminde -belki de bugün ı sıcaklar sonucu yaşanmaz bir hale gelmiş ama hala hayat izleri tıyan Marsta- yaşayan insan nesli, kendi yanlışları ve güneşin genişleyen sıcaklık halesi sonucu artık o gezegende varlığını sürdüremez hale geldi. Ulaştıkları tenlolojiyi, türlerinin devamını sağlamak için kullandılar. Seçtikleri bir çifti, kapsüle koyup, buzul çağından henüz çıkmakta olan dünya gezegenine fırlattılar..


Gemilerinin adı fülki’l-Mhun’ (hayat için gerekli her türlü kaynı çinde barındıran gemi, uzay gemisi, denizaltı vs. gibi) idi. Nitekim Kuranda bir iki yerde Cenab-ı Hak, Zürriyyetinizi Fülkil- Meşhun ile taşıdık buyurur. Ve ona benzer daha nice gemi yarattığını hatırlar..

Bu geminin zahiri karşıtı Nuh Tufanında kullanılan; Cebrailin -o en büyük melektir - talim ve gözetimi altında inşa edildiği belirtilen gemi olmakla birlikte, bundan pek ala yıldızlar arası seyahat eden bir gemiyi anlamak da mümkün. Çünkü, Kuran atalarınızı demiyor, zürriyyetinizi diyor..

Bu ifade bizim neslimizin akibetinden de haber verir gibidir.  Belki, bizim neslimiz de, yaşadığı
dünyayı yaşanmaz hale getirdikten sonra, hayat belirtisi tesbit ettiği -buzul çından yeni yeni çıkan- bir gezegene neslinin örneklerini gönderecektir. Tabii, yaşayan insan nesli son nesil değilse..

Çünkü  yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, bazı rivayetlerde, şu anda dünya üzerinde yaşayan neslin insan ırkının 13. versiyonu  oldu ve insan ırkının bugüne kadar, en az alt dünya tükettiği belirtilir.

Bediuzzaman Said Nursi, Işaratü’l-I’caz adlı tefsir denemisnde, Bakara Suresindeki O Allah ki, yeryüzündeki her şeyi sizin için yarattı. Sonra göğe  yöneldi ve onu 7 Uzay halinde düzenledi. O, herşeyin gerçeğini bilendir ayetini yorumlarken, Yedi kelimesi üzerinde uzun uzadıya durur ve bu ayetten, Yer küremiz gibi atmosferi bulunan yedi nyayı anlamanın mümkün olabileceğini hatırlatır..

Demek ki, biraz cesur bir yorumla, yedi dünyadan ve onlar üzerinde yaşayan insansı

varklardan söz etmek pek de akıl dışı olmayacak...

GALAKTİK İNSAN WEB TEAM

No comments:

Post a Comment