Saturday, March 30, 2013

YALIN VE YALAN SEVDA



Gececi içgüdülerin netice yoksunu geçici heveslerinden bir lahza sıyrılıp ışığa doğru yürüyor gibiyim.Melek dokunuşların rötüşlarına ihtiyacım hiç bu kadar eşik tanımaz olmamıştı.Canıma yakışacağına üzerime yapışan duygu stoplazmasından kurtulabileceğime kendimi inandırmaktan his yorgunu bir halde, mutluluk yolunda bir garip seyrüseferdeyim. 

Umarsızca kendime karşı dürüst olmaya çalışırken herkese karşı yalın yalanlarla oyalanmamaya çalışıyorum.İsmimin yalın haldeliğini dört başı mamur haline dönüştürmek için gönül seferimin nihai durağı olan senin,adını adımın yanına eklemeni bekliyorum. 

Kendimi sana yakıştırdığımdan değil, yalnızlığın hipnoz iklimini kendime yakıştıramadığımdan, ufuk çizgimin doğru değil eğri olduğu aşikar.Bu oyun sabaha kadar oynansa yenilenin ben olacağım son derece açık.Fakat senin her tanıştığın insanın ‘yeni’ biri olmayacağı gerçeği de göz ardı edilemez.Kendine has hiçbir özelliği olmadan kısır çerçevede koşturup duran fertlerden müteşekkil bir çevrede ‘yeni’ biri değil ancak ‘nüsha’ bireylerle karşılaşman muhtemel. 

Kopkoyu bir yalnızlığın girdabında yaşıyorum. Her şeye bir derece doymuş insan yığınlarıyla aynı atmosferi solumak, hayata dair cevabını bulamadığım anlamlı anlamsız sorularıma yenilerini eklemekte. Tıka-basa doymuş birine sunulan mükellef bir sofra ne kadar anlam yoksunu kalmaktaysa, sürekli taklit duygularda seyahat eden çağımız insanına orijinal yaşantılar tak-çıkar oyuncaklar kadar etkimekte. 

Sevgilinin aşk hezeyanlarında delirerek dudaklarıma kondurduğu buse bile ancak boğulmakta olan birine yapılan suni teneffüs hissi veriyor.Her yeni öpüş yeni bir hayata döndürme hamlesine dönüşüyor ama kalp ölümü gerçekleştiği için çabalar faydasız kalıyor.Aşkı yaşatacak tek sonsuz kaynak kalp olduğundan ve sevgililer hep giderken onu biraz daha kırıp döktüğünden sevgiler tatsız geliyor. İlk görüşte elektrik alınarak sevildiği iddia edilen sevgililer de kalbi diriltmek için göğse vurulan elektroşok vaziyetine bürünüyor ama hissetmek için kalp lazım. 
Her şokta biraz daha sarsılıyor,sarsıldıkça da kendi benliğime daha sıkı tutunuyor ve kabuğuma çekiliyorum. 

‘Yeni’ değil yaşananlar… sadece sonu belli olan hüzünlü bir oyunun sonsuz provasından ibaret. Ve her zaman esas oğlan mutlu olmuyor bu acımasız rol dağılımında. Her sarsıntıda biraz daha incelen gönül ipi kopuyor bir noktada ve o hassas kalp yerini buz gibi soğuk bir taşa bırakıyor. Magmaları içerisine boşaltsan buza dönüştürecek kadar hissiz duygusuz. Karşısına kim çıkarsa belki onu da aşktan soğutacak kadar zulme güdümlenmiş bir kalp. Zararı evrensel boyutta. Her hamlesi ‘aşk’ denen iksire yeni bir darbe halinde.Ne güzellere ‘bir daha sevmek mi tövbe’ dedirten bu hem kel hem fodul tavrı dizginleyecek nedir o da meçhuliyetini koruyor. 
Herkes pek çok kere sevmiyor. Ve pek çok kerede sevmek istemiyor.Tek bir aşk ama dev bir aşk peşinde olan pek çok insan var.En doğalı da bu zaten. Fakat karşısına çıkanın aşka dair tüm güzelim duygularının şeytan tarafından alınıp götürüldüğü ve de galiba satıldığı gerçeğiyle yüzyüze geldiğinde anlıyor ki ‘aradığı’ bu değil. 

Yaşananlar ‘yeni’ değil. Yeni olmak şöyle dursun ancak ruhu daha çok da ‘teni’ zora sokan girişimler. Anti-depresan ve prozac isim listesini ezberleten beyin anaforlarından ibaret ilişkilerde boğulmadan bu çılğınlığa dur demek herkesinde harcı değil. 

Soğuk ve anlamsız bir bencilliğin zirvesindeyim ve kendimce belki de zirvedeki yalnızlığı yaşıyorum. 

Bana ne katıyorsunki diye sorma lütfen. Her zaman lezzet sevdalısı olduğumdan ‘ACI’ katıyorum…. 

MUSTAFA KEMAL TAŞTEKİN 

No comments:

Post a Comment